7 Haziran 2008 günlü “TARAF” gazetesi manşetten verdiği haberde; “’Ordu, Siyaseti ve Sivil Toplumu bu merkezden yönlendiriyor’, ‘CUMHURİYET ÇALIŞMA GRUBU’, ‘Türk Silahlı Kuvvetleri, 28 Şubat darbesini yöneten ‘Batı Çalışma Grubunu’ lağvettikten sonra Jandarma İstihbarat Dairesi bünyesinde kurduğu ‘Cumhuriyet Çalışma Grubu’da siyasi faaliyet yürütüyor” denildikten sonra; “Yargıyla Dirsek Teması” alt başlığıyla “İç ve Dış siyaset, ekonomi ve eğitim alanlarında faal ‘Ulusal Birlik Hareketi’ Yargıtay’dan Barolar Birliği’ne birçok kuruluşla Jandarmanın dirsek temasını sağlıyor” biçiminde haberini sürdürüyor ve hızını alamayıp, bu kez 11.sayfada, “Jandarmanın Sivil Toplumu: Ulusal Birlik Hareketi” başlığıyla “28 Ocak 2003 Çarşamba günü; ATO Başkanı Sinan Aygün,Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, MGK Genel Sekreteri Org. Şükrü Sarıışık,Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç’la görüşülmüştür” ifadesiyle Jandarmaya ait gizli bir rapordan söz ediyor.
Yurt dışında olmam nedeniyle, ancak 9 Haziran 2008’de öğrendiğim bu haber karşısında dehşete kapıldım; çünkü içinde olduğum iddia edilen, “kimin tarafından ve ne amaçla yapılandırıldığı konusunda hiçbir bilgim olmayan” örgüt ya da yapılandırma hakkında ben de üçüncü kişiler gibi söz konusu haberle bilgi sahibi oldum.
Dehşete kapıldım; çünkü iddiaya göre bu çalışmaları yani “Jandarmanın Sivil Toplumu: Ulusal Birlik Hareketini” yürüten dönemin Jandarma Komutanı Sayın Şener Eruygur ve yine bu çalışmalarda görev aldığı ileri sürülen Sayın Prof.Dr.Bülent Berkarda ile ne o tarihte, ne de başka bir tarihte hiçbir zaman bir arada olmadım. Kendilerini sadece medyadan tanımaktayım.
Dehşete kapıldım; çünkü benimle ilgili bu asılsız ve amaçlı haber, aynı doğrultuda yayın yapan belli medya temsilcileri tarafından hiçbir araştırmaya gerek duyulmadan büyük bir mutluluk ve sorumsuzca kullanılmaya başlanmıştır.
Dehşete kapıldım; çünkü yaşadığımız süreçle doğrudan ilgisi nedeniyle bilinçli olarak yapılan bu yayınla yeni soruşturma ve kovuşturma alanları yaratılmak istenilmekte olduğu ve birilerinin dikkatinin çekilmeye çalışıldığı açıkça anlaşılmaktadır.
Dehşete kapıldım; çünkü bu haber, ikinci Cumhuriyetçiler, takiyyeciler, tarikatçılar, cemaatçılar, ultra-liberaller, teslimiyetçiler ve bölücülerin güçlü bir birliktelik içinde olduğunu somut bir biçimde ortaya koymaktadır.
Dehşete kapıldım; çünkü bu kural tanımaz işbirlikçilerin saldırıları sadece benimle sınırlı kalmamış, “eksiksiz demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti” kurum ve kavramlarını kurulduğu günden bu yana içtenlikle savunan yetmiş bin avukatın güçlü, saygın ve ilkeli örgütü Türkiye Barolar Birliği’ni de hedef almıştır.
Oysa tek hedefi, insanlığın kültürel ve tarihsel birikiminin ürünü olan katılımcı, çoğulcu ve çağdaş demokrasi yanında, saydam yönetim, anayasal düzen ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu hukuk devleti olan Türkiye Barolar Birliği’nin ve geçmişten günümüze başkanlarının bu ilke ve kavramları dışlayan hiçbir davranış içinde olamayacağını kamuoyu yakından bilmektedir.
Bunun en somut kanıtı, kendini belli bir düşünce ve anlayışa “taraf” olarak kabul eden ve bu nedenle objektifliğini yitirmiş malûm yayın organının yaşadığımız çarpık ve hukuk tanımaz sürecin ürünü olarak, güvenirliliğimize yönelik yanlı ve amaçlı yayınlarıdır.
Malûm yayın organı ve yandaşları meşru zeminlerde, hukuk içinde gerekli yanıtı en kısa sürede alacaklar, tüm eksikliklerine karşın ülkemizde hukuk devleti ve yargı bağımsızlığının var olduğunu bir kez daha anlayacaklardır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur
; 10.06.2008 |